Son dönemde Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), dünya genelinde tartışmalara yol açan bir karar aldı. Özellikle Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'nun, savaş suçlarıyla ilgili olarak tutuklanma riski, uluslararası arenada büyük yankı uyandırdı. Bu durum, iki liderin dünyanın dört bir yanında nasıl bir koruma kalkanı aradığını ve uluslararası ilişkilerde yeni dinamiklerin ortaya çıkmasına neden olduğunu gözler önüne seriyor. UCM'nin bu hamlesi, sadece iki lideri değil, uluslararası güvenliği ve barışı da tehdit eden boyutlar taşırken, global politikalar üzerindeki etkisi özellikle dikkat çekici.
UCM, 2002 yılında kurulan ve savaş suçlarını, soykırımı, insanlığa karşı suçları yargılamakla görevli bir uluslararası mahkemedir. Mahkeme, BM'ye üye ülkeler tarafından desteklenmektedir ancak bu durum, her ülkenin kararlara uyması gerektiği anlamına gelmemektedir. Özellikle büyük güçlerin tutuklanma ve yargılanma konusundaki tavırları, UCM'nin etkisini sınırlamaktadır. Örneğin, ABD gibi ülkeler UCM'nin yargı yetkisini tanımamaktadır ve bu durum, mahkemenin kararlarının uygulanabilirliğini zora sokmaktadır. 2023 yılında, Putin ve Netanyahu'nun savaş suçlarıyla ilişkilendirilmesi, dünya gündeminde 'tutuklama' endişelerini gündeme getirir hale geldi. UCM, iki liderin de işledikleri suçlar temelinde haksızlıkların ve insan hakları ihlallerinin kurbanı olanların adalet isteğini temsil ediyor.
Rusya'nın Ukrayna'daki askeri eylemleri ve İsrail'in Filistin topraklarındaki militarizmi, bu iki liderin sıklıkla uluslararası eleştiriye maruz kalmasına yol açtı. Her ne kadar kendi ülkelerinde güçlü bir destek alsalar da, Vladimir Putin ve Benjamin Netanyahu, uluslararası toplumda giderek artan bir yalnızlık hissi yaşamaktadır. UCM'nin tutuklama kararları, bu yalnızlığın daha da derinleşmesine neden oluyor. Özellikle Avrupa'nın bazı ülkeleri, bu iki liderle iş yapmaktan kaçınmaya başladılar. Son olarak, Avrupa Birliği’nin bazı üyeleri, İtalya ve Almanya gibi ülkeler, Rusya ile ekonomik ilişkilerde kısıtlamalara gitme kararı alırken, Filistin meselesinde de İsrail ile ilgili olarak sert açıklamalar yapmayı ihmal etmedi. Bu durum, sadece diplomatik ilişkilerin gerginleşmesine değil, aynı zamanda ekonomik bağların da zayıflamasına sebep olmuştur.
Putin ve Netanyahu'nun kendilerini koruma çabaları, özellikle seyahatlerinde belirgin bir şekilde görülüyor. Çeşitli ülkeleri ziyaret ederken, her iki lider de güvenlik endişeleri nedeniyle bazı ülkelerde Bakanlar ya da üst düzey yetkililerle bir araya gelmekte tereddüt ediyorlar. Bununla birlikte, her iki lider de müttefikleriyle ilişkilerini güçlendirmeye çalışıyorlar; zira Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin tutuklama kararlarından kaçınmak için bu ülkelerden destek almanın yollarını arıyorlar. Ayrıca, her iki liderin de iç politikaları üzerinde baskı oluşturabilecek bu gelişmelere tepki vermeleri bir gereklilik haline geldi. Ülkelerinde, UCM'nin kararlarını kendi siyasi menfaatleri için nasıl manipüle edeceklerine dair stratejiler geliştirmeye çalışıyorlar.
UCM'nin Putin ve Netanyahu'ya yönelik tutuklama korkusu, yalnızca iki liderin kaderini etkilemekle kalmayacak, aynı zamanda dünya genelinde güç dengelerini de sarsabilir. Bu durum, diğer devletlerdeki liderler için bir uyarı niteliği taşıyor; zira UCM, savaş suçları ve insan hakları ihlallerinin ciddiyetini vurgulayarak, uluslararası siyasette önemli bir aktör olma rolünü bir kez daha güçlendiriyor. Bu süreçte, dünya genelindeki liderlerin tutumları ve yaptıkları eylemler, sadece kendi ülke sınırları içerisinde değil, uluslararası düzeyde de büyük yankı uyandırmaya devam edecek. Sonuç olarak, UCM'nin bu kararları, sadece iki siyasi figürü değil, dünya barışını da tehdit eden unsurların üzerine gidecek bir işaret taşıyabilir.